Necip YILDIRIM aslen Buharalıdır. Seyyiddir. Soyu, hazret-i Hüseyin üzerinden Peygamber efendimize dayanmaktadır.
Kızıl Ordu Türkistan’ı işgal edince, dedeleri Amu Derya’yı aşıp Afganistan’a yerleşmişlerdir. Necip YILDIRIM Cüzcan iline bağlı, Akça ilçesinde dünyaya gelmiştir.
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesi sonrasında Afganistan’da başlayan şiddetli harp sebebiyle hicret etmek mecburiyetinde kalmıştır.
Annesi ve babası öğretmendi. Lise birinci sınıfı bitirip Afganistan’ı temelli terk etmeden evvel, ailesiyle beraber iki defa Pakistan’a bir defa da İran’a dehşetli şartlarda iltica etmiştir. 9 yaşındayken kardeşini, 12 yaşında ise annesini kaybetmiştir.
Lisans ve yüksek lisansını Uluslararası İlişkiler sahasında yapmıştır. Doktora tezinde Kuantum fiziğinin içtimai ilimlere tatbikini incelemektedir. Yetmişten çok ülkede bulunmuştur. İyi derecede İngilizce, Farsça, Rusça, Hintçe bilmektedir.
Sovyet işgalindeki Afganistan’da sosyalist literatürün yaygın olması, çevresindeki sefaleti sorgulamasında büyük rol oynamıştır. Ayrıca, ilime önem veren İşanlar ailesine mensup olması küçük sayılacak yaşta siyaset felsefesi ve edebiyat gibi sahalarda birçok eserle tanışmasında ve farkındalık kazanmasında etkili oldu.
1995 – 1997 yılları arasında, Türk Cumhuriyetlerinde bulunmuştur. O dönemde, bu coğrafya her bakımdan farklı bir tecrübedir. Rusçasını geliştirmiş olması ve Türkistan’daki birçok lehçeyi konuşabilmesi sebebiyle, insanlığın en nev’i şahsına münhasır tecrübesi olan komünist rejimin ortaya çıkardığı neticeleri yakından inceleme fırsatı bulmuştur.
Seyyid Necip Yıldırım için Türkiye, Şarkın Batıya açılmış kapısı mahiyetinde olmuştur. Gerek akademik hayatında, gerekse yaptığı yurt dışı seyahatlerde benzerlikleri ve tezatları karşılaştırma fırsatı yakalamıştır. Sırtını medeniyetimizin çınarına dayamış olarak, Batı’daki ilim ve düşünceyi irdelemeye çalışmaktadır. Türkçe’nin en büyük simalarının ikramı olan irfan sofrasından faydalanmış ve Türk-İslam dünyasının heyecan, estetik ve ızdırapları onu yazmaya sevk etmiştir.
Klasik Türk edebiyatının zirveleri olan Fuzuli, Şeyh Galib, Naili, Neşati, Hayali gibi şairleri, Farça eser veren Sadi, Hafız, Bidel Dehlevi, Mevlana, Sadi, Cami gibi şairlerle mukayese etme şansı olmuştur.
Sosyal bilimlerin bir bütün olduğuna ve gerçekliğin bir parçasına bakarak hakikate ulaşılamayacağına inandığından; lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarında her zaman disiplinlerarası bir bölüm olan uluslararası ilişkiler alanını tercih etmiştir.